16 Şubat 2014 Pazar

İÇ ÇEKİŞ


Ben de dünyaya son defa İç Çekişler Köprüsü’nden bakacağım. Birkaç yüzyıl önce mahkumların hücreye götürülmeden Venedik’e son kez baktıkları yerde. Ahlarla geçmiş, iç çeke çeke yaşanan onlarca yaşamın hatırına bu bedeni son kez Venedik’e gitmek için kullanacağım.


Modern zaman mahkumu hapishanelere kapatılmaz. Bu zamanlarda mahkumluk böyledir, son kez sen çıkarsın bir köprüye ve bu dünyaya en son yapman gerekeni yaparsın. Kendin için yapacağın bir şey kalmamıştır, dilek hakkınsa zaten hiç olmamıştır. Tutsaklığın dünyayadır  ve özgürlük hayal ettiğin bir sıcaklıkla değil dondurucu bir soğukla gelir. Kendi kendinin celladı olmanın cezasını ezbere bilirsin. Bu içinde en büyük laneti barındıran kutsallıktır.


Bir yaşam daha mümkün değildir artık. Bir çingene, çocuk, şeytan, gezgin, tanrı, işçi, burjuva, aşık, günahkar, aziz, karı, koca, anne, baba,katil,kral, uşak, Müslüman, Hristiyan, Budist, inançsız.. aklına ne gelirse.. İnsanlığın bütün formlarında, sıfatlarında yaşamışsındır. Tüketmişindir hayatları. Kazanmak kaybetmektir ya da hiçtir ama en fazla hiçtir. Son sahnede seyirci ya da körsündür. Orta yolu kaybedeli ise bir yüzyıl olmuştur.


Bu mektuba hiç benzemeyen mektubu yazıyorum çünkü dünyaya son kez bakarken içinde seni görmek istiyorum. Galiba ben dünyaya değil sana bakmak istiyorum. Seni sevdiğimi de yazabilirim bu kağıda, ‘’seni seviyorum’’ da yazabilirim, sevgilerimi bulabilirsem eğer. Bir parçasını sana verdiğimi umut ediyorum. İtiraf etmeliyim ki son kez bakarken dünyaya unuttuğum sevgiyi hatırlamak istiyorum. Eminim ki kokuna milyonlarca yıl, milyarlarca gün hayata tutunabilmiş sevgim saklanmıştır.


Kaç kez geldim dünyaya inan anımsamıyorum. Kelimeleri anlamıyorum. Cümleler kuramıyorum. Bu dili unutmaya başladım. İnsan formundan taşıyorum artık. Beynim başka kalbim başka telaşlarda, ortada koca bir telaşsızlık.. Midem açlığı, gözlerim uykuyu reddediyor, ruhum bedeni terk ediyor. Çok yorgunum, aslında başka bir şey diyordum sanırım. Neden sonuç ilişkisi kurmayı neredeyse elli yıldır yapamıyorum.


Neden mi en son seni görmek istiyorum? Başka yaşamlarda defalarca karşılaştığımız için. Mesela 1812’de aniden çıkıp giden ve günlerce, aylarca, yıllarca beklediğim ama hiç dönmeyen babam olduğun için. O zamanlar mavi gözleri olan, yakışıklı, çok sevdiğim  bencil bir adamdın. Şimdi mahcup tavırlarının sebebini anlayabilirim. Ama Nazi Almanya’sında faşist bir askere dönüşüp Yahudi bedenimin katili olmanı anlayamam. Acımasız ve zalim bir tarafın olduğunu kendimden biliyorum ama sessizce kaçıp giden bir babanın, toy ve sapsarı bedenin içinde kurbanını gözlerinin içine bakarak öldürebilmesine ne yalan söyleyeyim her zaman şaşarım. Bunu gözlerimde kendini görmenle açıklayabilirim. Şimdi ise Ortadoğunun az gelişmiş bir ülkesinde sadece anlık zevkler paylaştığın zamanını öldürdüğün inançsız bir fahişeyim. Bunu seninle değil, ruhumda yatan oedipus kompleksiyle açıklayacağım. Davetkar bedende yaşlı bir ruhum. Neyse hiç halim yok yatacağım sabah devam ederim.


Bir zamanlar, kadının, erkeğin kaburgasından yaratıldığına inanan bir toplumda yaşamıştım. Buna inanıyorlardı çünkü o dönem kadınlar öyle yaratılıyordu ve benim yaradılışım o döneme denk gelir.Tanrı beni senin kaburgandan yarattı. Kalbine çok yakın, sırtında bir parçadan. Benim  o toplumda mutlu ve huzurlu bir hayatım olmuştu. Aslına bakarsan seninle karşılaşmadığım her yaşam sakin ve huzurluydu. Ne zaman bir araya gelsek yeryüzünün en derin sancısını bütün insanlığın günahını çektim. Çok yaşadım çok öldüm, kısa hayatlar uzun ölümler gördüm. Ama artık en son acıda ve ilk günahtayım.


Bir köprü yerine uzun uzun konuşabileceğimiz bir yerde görüşmek istediğini biliyorum. Ama sen de farkındasın ki konuşmayı pek sevmem. Soruları cevapsız bırakırım. Anlamsız ve umursamaz takılırım. Sakinliğimin deliliğe ne denli yakın olduğu neyse köprüler diyordum sanırım. Dedim ya kopuşlar yaşıyorum beni mazur görmelisin. Köprüler benim için kutsaldır. Hiçbir zaman bir araya gelemeyecek yakaları bağlaması çok şeydir. Bir köprüden geçen insanlar heyecanlı olurlar, geçmişi bozmadan geleceğe taşımanın umududur o heyecan. Onlara hep imrenirim. Kavuşmadır köprüler, kurulan bağdır. En çok da ayaklarına maviler vuran köprüleri severim, bir de çocuklara yuva olanları.


Ben yolumu İç Çekişler Köprüsü’nde bitireceğim. Senin ise birkaç yaşam boyunca geçeceğin köprüler olacak. Ama sakın kafanı kaldırdığında göğü göremediğin, altından sular akmayan ya da çocuk korumamış bacakları olan köprülerden geçme. Köprüaltı çocuklarını unutma.


Belli mi olur Brooklyn Köprüsü’nde yıldızın bol olduğu bir gecede saçları alev alev yanan bir kadınla el ele yürürsün. Ona gökyüzündeki en parlak yıldız olduğunu söylersin, o da en parlak yıldızın en çabuk sönen yıldız olduğunu bilmediğinden mutlu olur. Tutkuyla öpüştükten sonra sarılırsınız. Geçmişi geleceğe, uzağı yakına, en doğuyu en batıya en kuzeyi en güneye bağlarsınız ve bu bağla dünyanın dört bir yanına uzanırsınız.


Senle ben, benim köprümde, mahkumların köprüsünde, beraber yürümeyeceğiz. Üzgünüm yüzyıllık tarihimizin son sahnesi bu kısacık, adını Lord Byron’un verdiği köprüde olacak. Hem sadece anlık zevklerden ibaret görülen bir kadınla kimse uzun bir köprüde yürümek istemez yahut beraber güneşin doğuşunu izlemez. Kimse ona parlak bir yıldız seçmez. Ki bu düşkün beden terk ettiğin küçük bir kızın sonra da öldürdüğün düşmanın yaşlı ruhuyla eziliyorsa diyecek söz yoktur. Şimdi kırk tane laf edersin bu lafımın üstüne. Pekala söyle lütfen bir erkeğin parçalarından yaratılmış son kadına üstelik bu parçalar senin etin kemiğinse ne anlatabilirsin? Senin karanlığından gelmiş bir kadını hangi masala inandırabilirsin ya da hangi yalana? Hangi yıldızı verirsin ona? Köprünün bir ucundan ben geleceğim diğer ucundan sen geleceksin. Biz asla yan yana yürümeyeceğiz.


Haykıracağım: Seni hiç sevmiyorum sevgili babam, katilim ve aşığım! Ama öldüğümde yanımda olacaksın. Benim ölümüm kendi Azrailine dönüşmen için atacağın ilk adımdır. Ben son kez ölünce, bu dünyada sana ait tek parça kalmayacak. Biliyor musun ben insanların kendini öldürene kadar dünyaya geldiğine inanırım. Herkes kendi Azraili olana kadar dener. Ne eksik ne fazla.


İnsan son yaşamında son nefesini vermeye yakınken bütün hayatları birbirine girer, bugüne kadar kim olduysa hepsi birden olurmuş. Benim de sınırlarım yok olmak üzere. Artık kim olduğumdan emin değilim, ne bir sürtüğün gönlünü hoş etme hevesinde ne de bir kurbanı katiliyle yüzleştirme niyetindeyim.Sadece bilmen gerekir ki yaşamı boyunca babasının yolunu gözleyen küçük bir kıza borcun var.
                                                                                                            
                                                                                             Sevgilerle

                                                                              Kızın, Kurbanın ve Aşığın. 




                                                                                                         MadamFiocre

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder