Ben de dünyaya son defa İç
Çekişler Köprüsü’nden bakacağım. Birkaç yüzyıl önce mahkumların hücreye
götürülmeden Venedik’e son kez
baktıkları yerde. Ahlarla geçmiş, iç çeke çeke yaşanan onlarca yaşamın hatırına
bu bedeni son kez Venedik’e gitmek için kullanacağım.
Modern zaman mahkumu hapishanelere
kapatılmaz. Bu zamanlarda mahkumluk böyledir, son kez sen çıkarsın bir köprüye
ve bu dünyaya en son yapman gerekeni yaparsın. Kendin için yapacağın bir şey
kalmamıştır, dilek hakkınsa zaten hiç olmamıştır. Tutsaklığın dünyayadır ve özgürlük hayal ettiğin bir sıcaklıkla değil
dondurucu bir soğukla gelir. Kendi kendinin celladı olmanın cezasını ezbere
bilirsin. Bu içinde en büyük laneti barındıran kutsallıktır.
Bir yaşam daha mümkün değildir
artık. Bir çingene, çocuk, şeytan, gezgin, tanrı, işçi, burjuva, aşık, günahkar,
aziz, karı, koca, anne, baba,katil,kral, uşak, Müslüman, Hristiyan, Budist,
inançsız.. aklına ne gelirse.. İnsanlığın bütün formlarında, sıfatlarında
yaşamışsındır. Tüketmişindir hayatları. Kazanmak kaybetmektir ya da hiçtir ama
en fazla hiçtir. Son sahnede seyirci ya da körsündür. Orta yolu kaybedeli ise bir
yüzyıl olmuştur.
Bu mektuba hiç benzemeyen
mektubu yazıyorum çünkü dünyaya son kez bakarken içinde seni görmek istiyorum. Galiba
ben dünyaya değil sana bakmak istiyorum. Seni sevdiğimi de yazabilirim bu
kağıda, ‘’seni seviyorum’’ da yazabilirim, sevgilerimi bulabilirsem eğer. Bir
parçasını sana verdiğimi umut ediyorum. İtiraf etmeliyim ki son kez bakarken
dünyaya unuttuğum sevgiyi hatırlamak istiyorum. Eminim ki kokuna milyonlarca
yıl, milyarlarca gün hayata tutunabilmiş sevgim saklanmıştır.
Kaç kez geldim dünyaya inan
anımsamıyorum. Kelimeleri anlamıyorum. Cümleler kuramıyorum. Bu dili unutmaya
başladım. İnsan formundan taşıyorum artık. Beynim başka kalbim başka telaşlarda,
ortada koca bir telaşsızlık.. Midem açlığı, gözlerim uykuyu reddediyor, ruhum
bedeni terk ediyor. Çok yorgunum, aslında başka bir şey diyordum sanırım. Neden
sonuç ilişkisi kurmayı neredeyse elli yıldır yapamıyorum.
Neden mi en son seni görmek
istiyorum? Başka yaşamlarda defalarca karşılaştığımız için. Mesela 1812’de
aniden çıkıp giden ve günlerce, aylarca, yıllarca beklediğim ama hiç dönmeyen babam olduğun
için. O zamanlar mavi gözleri olan, yakışıklı, çok sevdiğim bencil bir adamdın.
Şimdi mahcup tavırlarının sebebini anlayabilirim. Ama Nazi Almanya’sında faşist
bir askere dönüşüp Yahudi bedenimin katili olmanı anlayamam. Acımasız ve zalim
bir tarafın olduğunu kendimden biliyorum ama sessizce kaçıp giden bir babanın,
toy ve sapsarı bedenin içinde kurbanını gözlerinin içine bakarak öldürebilmesine
ne yalan söyleyeyim her zaman şaşarım. Bunu gözlerimde kendini görmenle
açıklayabilirim. Şimdi ise Ortadoğunun az gelişmiş bir ülkesinde sadece anlık
zevkler paylaştığın zamanını öldürdüğün inançsız bir fahişeyim. Bunu seninle
değil, ruhumda yatan oedipus kompleksiyle açıklayacağım. Davetkar bedende yaşlı
bir ruhum. Neyse hiç halim yok yatacağım sabah devam ederim.
Bir zamanlar, kadının, erkeğin kaburgasından
yaratıldığına inanan bir toplumda yaşamıştım. Buna inanıyorlardı çünkü o dönem
kadınlar öyle yaratılıyordu ve benim yaradılışım o döneme denk gelir.Tanrı beni
senin kaburgandan yarattı. Kalbine çok yakın, sırtında bir parçadan. Benim o toplumda mutlu ve huzurlu bir hayatım
olmuştu. Aslına bakarsan seninle karşılaşmadığım her yaşam sakin ve huzurluydu.
Ne zaman bir araya gelsek yeryüzünün en derin sancısını bütün insanlığın
günahını çektim. Çok yaşadım çok öldüm, kısa hayatlar uzun ölümler gördüm. Ama
artık en son acıda ve ilk günahtayım.
Bir köprü yerine uzun uzun konuşabileceğimiz
bir yerde görüşmek istediğini biliyorum. Ama sen de farkındasın ki konuşmayı
pek sevmem. Soruları cevapsız bırakırım. Anlamsız ve umursamaz takılırım. Sakinliğimin
deliliğe ne denli yakın olduğu neyse köprüler diyordum sanırım. Dedim ya
kopuşlar yaşıyorum beni mazur görmelisin. Köprüler benim için kutsaldır. Hiçbir
zaman bir araya gelemeyecek yakaları bağlaması çok şeydir. Bir köprüden geçen
insanlar heyecanlı olurlar, geçmişi bozmadan geleceğe taşımanın umududur o heyecan.
Onlara hep imrenirim. Kavuşmadır köprüler, kurulan bağdır. En çok da ayaklarına
maviler vuran köprüleri severim, bir de çocuklara yuva olanları.
Ben yolumu İç Çekişler
Köprüsü’nde bitireceğim. Senin ise birkaç yaşam boyunca geçeceğin köprüler olacak.
Ama sakın kafanı kaldırdığında göğü göremediğin, altından sular akmayan ya da
çocuk korumamış bacakları olan köprülerden geçme. Köprüaltı çocuklarını unutma.
Belli mi olur Brooklyn
Köprüsü’nde yıldızın bol olduğu bir gecede saçları alev alev yanan bir kadınla
el ele yürürsün. Ona gökyüzündeki en parlak yıldız olduğunu söylersin, o da en
parlak yıldızın en çabuk sönen yıldız olduğunu bilmediğinden mutlu olur. Tutkuyla
öpüştükten sonra sarılırsınız. Geçmişi geleceğe, uzağı yakına, en doğuyu en
batıya en kuzeyi en güneye bağlarsınız ve bu bağla dünyanın dört bir yanına
uzanırsınız.
Senle ben, benim köprümde,
mahkumların köprüsünde, beraber yürümeyeceğiz. Üzgünüm yüzyıllık tarihimizin
son sahnesi bu kısacık, adını Lord Byron’un verdiği köprüde olacak. Hem sadece
anlık zevklerden ibaret görülen bir kadınla kimse uzun bir köprüde yürümek
istemez yahut beraber güneşin doğuşunu izlemez. Kimse ona parlak bir yıldız
seçmez. Ki bu düşkün beden terk ettiğin küçük bir kızın sonra da öldürdüğün
düşmanın yaşlı ruhuyla eziliyorsa diyecek söz yoktur. Şimdi kırk tane laf
edersin bu lafımın üstüne. Pekala söyle lütfen bir erkeğin parçalarından yaratılmış
son kadına üstelik bu parçalar senin etin kemiğinse ne anlatabilirsin? Senin
karanlığından gelmiş bir kadını hangi masala inandırabilirsin ya da hangi
yalana? Hangi yıldızı verirsin ona? Köprünün bir ucundan ben geleceğim diğer ucundan sen
geleceksin. Biz asla yan yana yürümeyeceğiz.
Haykıracağım: Seni hiç sevmiyorum
sevgili babam, katilim ve aşığım! Ama öldüğümde yanımda olacaksın. Benim ölümüm
kendi Azrailine dönüşmen için atacağın ilk adımdır. Ben son kez ölünce, bu
dünyada sana ait tek parça kalmayacak. Biliyor musun ben insanların kendini
öldürene kadar dünyaya geldiğine inanırım. Herkes kendi Azraili olana kadar
dener. Ne eksik ne fazla.
İnsan son yaşamında son
nefesini vermeye yakınken bütün hayatları birbirine girer, bugüne kadar kim
olduysa hepsi birden olurmuş. Benim de sınırlarım yok olmak üzere. Artık kim
olduğumdan emin değilim, ne bir sürtüğün gönlünü hoş
etme hevesinde ne de bir kurbanı katiliyle yüzleştirme niyetindeyim.Sadece
bilmen gerekir ki yaşamı boyunca babasının yolunu gözleyen küçük bir kıza
borcun var.
Sevgilerle
Kızın, Kurbanın ve Aşığın.
MadamFiocre
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder